|
Çatıda çıkan yangın panik yarattı
İlçemizde kemenkeş mahallesinde çatıda çıkan yangın, bitişikteki evlere sıçraması riski nedeni ile paniğe neden oldu.
Edinilen bilgiye göre, önceki gün Kemenkeş mahallesi Beltarla sokak üzerindeki A.Ç. (60) isimli kişinin ikametinin çatısında belirlenemeyen bir nedenden dolayı yangın çıktı.
Bitişikteki evlere yangının sıçrama riski olması nedeni ile mahallede panik yaşandı. İtfaiye ekiplerinin müdahalesi ile yangın kontrol altına alınarak, diğer ikametlere sıçramadan söndürüldü.
Olayla ilgili soruşturma devam ediyor |
Divriği Ulucamii Elden Gidiyor; Para Var, Ancak Eseri Kurtaracak Proje Yok Divriği Ulucamii'nin onarımı için bu ay 4. kez ihaleye çıkılacak. Sivas Valisi Hasan Canpolat, uzman kurum ve kuruluşları ihaleye bekliyor. Dünyanın en önemli taş mimarilerinden biri olan ve Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Divriği Ulucamii, restorasyon projesi hazırlanamadığı için günden güne yok oluyor. 778 yıl önce tarihin en nadide eserlerinden birine imza atan taş ustalarının yaptığı camiyi onarmak için bugünün teknolojisi adeta yetersiz kalıyor. Eserin restorasyonuna harcanacak para üç yıldır hazır; ancak proje olmadığı için herhangi bir adım atılamıyor. Türkiye, bu konuda UNESCO’ya bile çağrıda bulundu; fakat bugüne kadar yapılan üç ihaleye sadece bir onarım projesi geldi. O da Kamu İhale Yasası’na takıldı. Kanuna göre ihaleye en az iki projenin başvurması gerekiyordu. Dolayısıyla geçtiğimiz aralık ayında yapılan ihaleden de sonuç çıkmadı. Bunun üzerine Sivas Valisi Hasan Canpolat, üniversiteler ile konunun uzmanı şirket ve kuruluşları yardıma çağırdı. Bu ay içerisinde dördüncü kez ihaleye çıkılacağını açıklayan Hasan Canpolat, birikimli kurum ve kuruluşları ihaleye bekliyor. Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Divriği Ulucamii’nin acilen restore edilmesi gerektiğini ilk kez 2000’lerin başında UNESCO, yüksek sesle dile getirdi. Daha sonra sanat tarihçileri, bilim adamları ve siyasetçilerden oluşan ortak girişim grubu kuruldu. 2003 yılında Sivas’ta toplanan Bakanlar Kurulu’nda konu tekrar gündeme geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yapının kurtarılması için Kültür Bakanlığı’na talimat verdi. Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sivas Valiliği arasında üçlü bir protokol imzalandı. Bakanlık, gerekli olan parayı hazırladı; ancak, hiç hesapta olmayan bir sorun ortaya çıktı. Son üç yıl yıldır üç kez ihaleye çıkarılan restorasyon için bugüne kadar proje bulunamadı. Bütün umutlar Aralık 2005’te yapılan son ihaleye bağlanmıştı. Dört kuruluşun ihale şartnamesi alması herkesi ümitlendirdi; ancak ihaleye sadece bir şirket, bir projeyle başvurdu. Kamu İhale Yasası’na göre en az iki projenin ihaleye katılması gerekiyordu. Bu nedenle tarihî eserin kurtarılması için umutlar yeniden suya düştü. Sivas Valisi Hasan Canpolat, “Herkes Divriği’nin restore edilmesi gerektiğini söylüyor; ama kimse proje getirmiyor.” diye yakınıyor. Kamuoyunda Divriği Ulucamii’nin acilen restore edilmesi ile ilgili pek çok kişinin görüş belirttiğini söyleyen Canpolat, “Konuşmaktan ziyade üniversitelerimizin, bu konuda çalışan şirket ve kuruluşların organize olup bize destek olmaları lazım. Türkiye’de bu iş yapılmazmış gibi bir izlenim oluşturuluyor. Hükümet bu konuda tavrını koymuş; ancak halen, sanki bir şey yapılmamış gibi bir ortam yaratılıyor. Proje yapmak bizim elimizde değil. ‘Bu projeye herkes katılabilir’ diye tüm dünyaya duyurduk. İlk ihalede Türk firmaları demiştik; ama şimdi onu da kaldırdık, UNESCO’ya da yazıyoruz. Bu, bir üniversite ya da bir firmanın kaldıracağı bir iş değil. Bir konsorsiyum oluşturulmalı. Bizim de elimizden bir şey gelmiyor.” Türkiye, tarihi yapıyı restore edecek proje araya dursun, yapı her geçen gün biraz daha çürüyor. Eserin duvarları ve eşsiz taş motifleri; yağmur, kar, fırtına gibi doğal şartların etkisiyle kaybolurken, yılların ihmali cami ve şifahanenin tahribine sebep oluyor. Yapının temeli ise yeraltı sularının tehdidi altında. Geçtiğimiz aylarda Divriği Ulucamii ile ilgili bir analiz raporu hazırlayan Dizayn Grup, eserin temellerindeki tahribatı belgeledi. Eserin yeraltında kalan kısmı ile yerüstündeki kısmında büyük miktarda nem ve rutubet tespit eden uzmanlar, tarihî yapının büyük bir risk altında olduğunu bilimsel bir çalışmayla ortaya koydu. Raporda, etrafındaki yerleşimin, eserin altındaki tahliye kanallarını kapadığı, suyun çıkışının engelleyerek yapıya ağır darbe vurduğu ve toprakta biriken suyun içindeki elementlerin de taş yapıya büyük zarar verdiği belirtiliyor. Ayrıca caminin dikdörtgen yapısının yıkılmasına müsaade etmediği; ancak tahribatın duvarların yan yatmasına sebep olduğu vurgulanıyor. Dolmabahçe Sarayı, Ihlamur Kasrı, Hat Sanatları Müzesi’nin temellerinde uyguladıkları ‘Mirline Projesi’yle bu tarihî binaları nemin tahribatından kurtaran Dizayn Grup, Divriği Ulucamii’ne de aynı uygulamayı gerçekleştirmeye talip. ‘Yapı özel bir yasayla korunmalı’ Divriği Ulucamii ve Şifahanesi’ni kurtarma projesinin Danışma Kurulu eski Başkanı Doğan Kuban, yapının özel bir yasa ile koruma altına alınmasını istiyor. Eşsiz taş oyma bezemeleri ile Divriği’nin Türk kültürü için çok önemli olduğunu söyleyen Kuban, “Eser, hiçbir bilgi ve teknik hatayı kabul etmeyecek, popüler ve bürokratik söylem ve yönteme kurban edilemeyecek kadar değerli bir yapı. Hükümet, bu konuya eğilerek yapının onarılmasını öngörmektedir. Bu konudaki sorun Türkiye’de bu restorasyonun mevcut yasa ve yönetmeliklerle yapılamayacağıdır. Çünkü bugüne kadar Türkiye’de bu içerikte hiçbir yapı restore edilmemiştir. Başka bir deyişle bunu gerçekleştirecek bir bilgi birikimi yoktur.” şeklinde konuşuyor. UNESCO’nun tehdit altındaki eserler listesinde Divriği Ulucamii ve Şifahanesi, Malazgirt Zaferi’nden sonra Divriği’ne yerleşen Mengücekoğulları’nın armağanı. 1228’de yapılan caminin en önemli özelliği eşsiz bezemeleri. Caminin taşları ‘kanserleşme’ ve tabiat şartlarından ötürü tahrip oluyor. 1985’te UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası’na aldığı eser, şu anda ‘tehdit altında bulunanlar’ listesinde. |
Sivas Valisi Divriği İçin Ulusal Kanal’da... |
Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’ni korumak bir ulusal kültür görevi ve uygarlık borcudur. Anadolu Ortaçağı’nın, eşsiz bezemesiyle en büyük anıtı olan Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’nin, şimdiye kadar bütün Ortaçağ yapılarının restorasyon adı altında tahrip olmalarına neden olan tamir sürecinden kurtulması, ve özel bir yasa ile koruma altına alınması için bir kampanya başlatıldı. Bu bağlamda Türk toplumu bir uygarlık sınavından geçmektedir. Bu yapının bu dosyada örnekleri görülen eşsiz taşoyma bezemesi, Türk kültürü için, hiçbir bilgi ve teknik hatayı kabul etmeyecek, popüler ve bürokratik söylem ve yönteme kurban edilemeyecek kadar önemlidir. Bu mucize miras için özel bir yasa gereklidir. Hükümete, bürokratlara, bu alanın uzmanlarına, aydınlara ve Türk kamuoyuna yapılan bu çağrı, Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’ni korumak için özel bir yasa çıkarılması çağrısıdır. Hükümet bu konuya eğilerek yapının onarılmasını öngörmektedir. Bu konudaki sorun “Türkiye’de bu restorasyonun mevcut yasa ve yönetmeliklere göre yapılmasının, yapının tahribi anlamına geldiği” kaygısıdır. Bugüne kadar Türkiye’de bu içerikte hiçbir yapı restore edilmemiştir. Başka bir deyişle bunu gerçekleştirecek bir bilgi birikimi yoktur. Kaldı ki, 1228 tarihli bu başyapıt aynı yasalarla yarım yüzyıldır restorasyon adı altında büyük tahribata uğramıştır. Bu restorasyon sürecinin geçersizliği, restore edilirken tarihi niteliklerini yitiren sayısız yapı ile kanıtlanmıştır. Divriği Ulucamisi böyle bir riske atılamayacak kadar önemli, ulusal tarihin en büyük simgesel ve temsili ürünlerindendir ve evrensel bir sanat tarihi yapıtıdır. Prof. Doğan Kuban ile Röportaj Divriği Camisi ve Şifahanesi İçin Çağrı metni ile ilgili sorularını Prof. Doğan Kuban'a yöneltti. Prof. Kuban, kurucusu olduğu S.O.S. Divriği oluşumunu, Divriği Camisi ve Şifahanesi'nin korunmasının aciliyetinden bahsetti. Yapının tarihi ve kültürel değerinin tek ve eşsiz olduğunu vurguladı. Bu vesile ile de, Türkiye'deki koruma sorunlarına değindi. Prof. Kuban'ın 1952'den itibaren mimarlık tarihi ve koruma konusundaki bilgi ve deneyim birikiminin eşsizliğini göz önünde tutarak, bu röportajı bir yol gösterici olarak yayınlıyoruz. Divriği Camisi ve Şifahanesi için özel bir yasa talep ediyorsunuz. Çağrı metninizde, bu binanın restorasyonu için mevcut yasaların yeterli olmadığından söz ediyorsunuz. Sizin mevcut koruma yasaları ile ilgili eleştirileriniz nelerdir? Sorun yasalar değil yalnız başına. Çünkü, ortak bir koruma konsepti yasaya yansır, uygulamaya yansır. Dolayısıyla, soruna sadece yasalar açısından bakmak doğru değil. Bizim yasalar aslında Avrupa yasalarından kopya edildiği için, içlerinde şüphesiz kopya edildikleri zamanki doğrular vardır. Kötü de olmayabilirler. Fakat, sorun Türkiye’de yasada değildir, uygulamadadır. Çünkü, Türkiye’de yapıya ilişkin hiçbir yasa uygulanmıyor. Asıl sorun budur. İkincisi, yasa boyuna değişebilir. Mesela eskiden Türkiye’de sit koruma gibi bir şey yoktu. Yapıları tek tek korumak kabildi. Örneğin, Amasya’da sahil yolunun bugüne kadar yaşaması 1958’lerde oradaki tek tek yapıların korunacak kaydına girmesi ve sit alanına dönüştürülmesi gibi bir şeydi. Amaç, koruma olmalı. Ama, koruma denilen şey kompleks bir şeydir. Bu korumamız gereken bir şeydir diyeceksin; çevrenin tarih ile birlikte oluşumu konusunda bilinçlendireceksin; sanat ve kültüre bir şey katacağını düşüneceksin; ondan sonra koruyacaksın. İşin içine yağma, spekülasyon, turizm vb. girdiği zaman asıl değer kültürel değerdir diyeceksin. Kültürel değerleri de daha evvel tarif etmiş olacaksın. Dolayısıyla, gerçekten koruma gerçekleşecek. Hatta, hiç yasasız koruma gerçekleştiren yerler var. Mesela İngiltere. Neden? Orada yaşamı sevdikleri, yeteri kadar bilinçlendikleri için. Yoksa, İtalya’daki binalar sadece yasa ile mi korunuyor? Biz de kentli kente sahip değil. Dolayısıyla, Türkiye’de koruma zor bir şey. Divriği gibi bir yapıyı koruma Türkiye’de şimdiye kadar yapılmamış bir şey. Divriği’de taç kapıları ustası heykel gibi yapmış. Onu yasayla koruyamazsınız. Türkiye’de Divriği gibi bir camiyi korumak için gerekli hiçbir alt yapı yok. Bu işi yapmış bir teknisyen yok. Bizim yasamız ihale ediyor, 8 ay sonra bana ver diyor. Restorasyon projesi yapılmadan ihale yapılmaya başlandı çok uzun yıllar. Yapan adamlar kim? Müteahhitler. Müteahhitler restorasyon projesi yaptırıyor. Bu restorasyon projelerini yapan adamlar kimler? Ortaçağ uzmanı mı? Bizans uzmanı mı? Yok. Herhangi bir mimar yapıyor bir şeyler. Restoratör bile bir ahşap evi restore edebilir ama bir Ortaçağ binasını restore edemez. Türkiye’de bu işi yapanlar o dekorasyonun anlamını bile bilmiyor. Türkiye’de restorasyon lafı bir klişe haline geldi. Binayı tamir etmek gibi bir şey. Bugünkü yağma ortamında şuna dönüştü: ihale açalım, kazanan yaptırır. Üniversitelerle bürokrasi arasındaki ilişki yeterli değil. Ortaçağ zaten çok özel bir durum, Ortaçağ taşına kolay kolay müdahale edilmez. Dünyada örnekleri var mı? Nasıl korunuyor Ortaçağ binaları? Çok. Bütün Avrupa. Çünkü onlar çok erken başlamışlar. Deneyim çok fazla. O işi yapan uzman şirketler çok fazla. Bu işi yapabilecek nitelikteki, diyelim ki gerekiyorsa heykeltraş-heykel geleneği var. Bunlarla ilgili 50-100 senelik kuramsal ve uygulamalı yaklaşımlar var. Örneğin Kalenderhane’de küçük fresko parçaları çıktı; bunları bir araya getirecek Türkiye’de bir adam yok. Divriği de her motifi birbirinden farklı, taşın üzerinde yerinde yapılmış bir heykel. İki boyutlu değil, üç boyutlu. İslam tarihinde de, Anadolu Selçuklu tarihinde de başka bir eşi yok. Orta Asya’dan gelen sembolizmler var, Selçuklu motifleri var. Çok karmaşık ve her şeye rağmen iyi analiz edilmemiş bir bina o. Benim bir kitabım var: “Divriği Mucizesi”. Fakat, ben de o kitapta her şeyi açıklayabildiğimi sanmıyorum. Yakın, Orta, Uzak Doğu’nun bütün mitolojisi var orda. Bu yapının başka bir eşi olmadığı için ona kimsenin dokunmaması lazım. Restoratörün bile? Restoratörün bile. Dış kapılar hava etkilerine açık. Soğuk, rüzgar, çevredeki binalar ve demir fabrikası etkileri var. Malzemenin de bir dayanma sınırı var. Öyle duruma gelmiş, bazı yerleri eriyor. Şırınga yaparak sağlamlaştıralım gibi şeyler kabil değil. Piyasadaki bütün kimyasal malzemeler bir taşın ömrünü belki 5 sene, belki 10 sene uzatabilir. Dolayısıyla, buna artık dokunmayalım. Bir yere de taşıyamayız kapılarını. Üstünü örtelim. Mecburuz. Başka hiçbir koruma şansı yok. Ama ihale yaklaşımı buna imkan vermiyor. Bu özel bir proje ile müze haline getirilmeli. İçinde bütün klima olanakları sağlanmalı. Bütün drenajlar yapılmalı. Dünya çapında bir müze olur o zaman. Çünkü, içinde dünyada eşi olmayan bir heykel var. Divriği örneğine benzer yapılar Türkiye’de var mı? Var ama bu kadar bütün değil. Mesela Gök Medrese’nin kapısı. Ama onlar bu kadar etraflı değil. Bu Türk tarihinde de İslam tarihinde de bir tane. Siz bir oluşum gerçekleştirdiniz. S.O.S. Divriği nasıl bir oluşum? Nasıl katkıda bulunulabilinir? Duyurarak. Mimarlara, idarecilere, devlete. |